Perşembe, Mart 30, 2006

Evsiz

Hiçbir zaman evin olmadı senin.
Hoş, olsa da gitmezdin.
Çünkü sen bütün sevişmeleri aceleye getirdin...

Pazartesi, Mart 27, 2006

Mutlu Ol

Bakma bana öyle!
Evet, benim, en afili aşk sözcüklerinin iflah olmaz serserisi. Büyüklerimin komşu çocukları için kullandığı deyimle “kız yüzünden” dersleri bir türlü düzelmeyen de benim. Evet, o şiirleri ben yazdım, bende yalan yok vallahi billahi; sabaha kadar uyumadığım da doğrudur, kan ter içinde uyanıp ağladığım da…
Bakma bana öyle!
Evet, benim eski bir İstanbul mahallesine dair hikayelerden hayatlar kuran. Gecenin bir yarısı kapına dayanan benim, evet. Sana dokunmak için gündüzlerinden vazgeçen de benim, en olmadık şeylerden garip fallar bakan da, kabul ediyorum.
Bakma bana öyle!
Evet, ben söyledim, bizzat ben. Hiçbir baskı altında kalmadan ben. İçimden gelerek söyledim, etini koparıp etime eklediğim anlara inat ben, mısralarımın cümlesine inat ben, uykusuz gecelerime ve sesimin en kötü hâline rağmen sana haykırdığım şarkılara inat ben, çekmecemdeki göz yaşların gibi, üzerine boncuk işlediğin peçeteler gibi ben, radyodan bana istediğin şiir gibi ben, her şeyi göze alarak ve yeni bir hayata başlarcasına, kendim, şahsen söyledim ben.
Bakma bana öyle!
Benim de cümlelerim tükenir bir yerde. Ben de susarım bazen, ben de düşerim. Gitme, diyemedim, kusura bakma. Ben de insanım, ben de güzelce sevmesini bilirim bazen.
Susma bana öyle!
Çünkü seni sevdim. Şimdi olsa yine söylerim:
Mutlu ol…

Cuma, Mart 24, 2006

Emir

Ve neden sonra bir kadın çıkageldi

Dikkat:
İkinci bir emre kadar
Bütün şiirler
Silbaştan!

Perşembe, Mart 23, 2006

Rica

Şimdi bir sevişmenin en erdemli yerinde
Söz söylemek kadar acizdir kelimelerim

Ve şimdi öyle bir yerdeyiz ki artık
Söylenen her söz ziyanlık
Göz kırpmalarımıza bile anlam yüklenmeli şimdi
Şimdi şuracıkta yüzün girmeli hayatıma
Her gülüşünde yeni bir dünya…

Söylediğimiz her söz lügatten düşebilir kaydını
Bir lehçeyi aşındırabiliriz bir sevda takısıyla
Susmak zor, biliyorum, bir söz olmalı buraya yakışan
Arıyorum, bulamıyorum…

Şimdi bir sevişmenin en erdemli yerinde
Söz söylemek kadar acizdir kelimelerim
Zaten gidişine lafım yok, lakin
Hiç değilse kelimeleri götürmeseydin…

Pazar, Mart 19, 2006

Cümleci Geldi Hanım

Cümlelerim var hanım!
Hepsi birbirinden güzel.
Cümleler alıyorum
Cümleler satıyorum
Duyduk duymadık demeyin
Kapanın elinde kalıyor
Cümlelerim…

Cümlelerim var hanım!
Her eve lazım
Al, çocuğunu sevindir
Hiç olmadı
Kızının çeyizine koyarsın
Kocana gösterirsin akşam olunca…

Gel vatandaş gel
Batan geminin cümleleri
Bunlar…

Perşembe, Mart 16, 2006

Gözlerin

Bir an, insanın hayatı bir anda nasıl değişir? Biliyorum, çok farklı çeşitleri olabilir bunun. Örneğin bir anlık dikkatsizliğinin kurbanı olabilir otobüs şoförü. Yada bir Garip gibi belediye çukurunda alabilir soluğu bir anda. Bir anda şansı döner adamın, zarlar gelmez işte, olmayınca olmaz bir anda.
Bir an, insanın hayatı nasıl değişir? Öyle oluverir işte bazen, sebepsiz. Bir çift göz değer mesela hiç ummadığın anda. İşte o andır o, geçen onca zaman boyunca var oluşunun tek sebebi olduğuna kendini birazcık zorlarsan inandırabileceğin bir çift göz değer bedenine. Eksik olduğunu anlarsın o ana kadar. Sanki bir çift bakış koyarlar içine “Al, şimdi oldun işte” der gibi. O dakika, o an, olursun işte…
Bir çift göz nasıl değiştirebilir insanın hayatını?
Gözlerim gözlerine değince, bir an çalar zamandan sevda sözleri, söylenmeden içime akar cümleler, susarım, içime kapatırım çıkmaya çalışan ne varsa. Her şeyi unuturum o andan önce var olan ve bilhassa var olması mümkün olan. O an gelmiştir işte, artık olmuşumdur. Yaşanması beklenen her şey bitivermiştir o an.
Ve sonra, hayatım başlar…

Çarşamba, Mart 15, 2006

Bizimkisi

Öyle bir aşk ki bizimkisi
Hani nasıl desem
Şey gibi
Fakültede öpüştüğümüz ağaç gibi
İşte öyle bir aşk bizimkisi…

Arsız bir aşk bu şüphesiz
Ne ayıp biliyor ne günah
Ummadık anda açıveriyor çekmeceleri
Beni biriktirdiğin bir sandık vardı eski
İşte öyle bir aşk bizimkisi…

Gururlu bir aşk bu malum
Arkasına bakmadan yürüyor
Eski İstanbul tadında hafifmeşrep
Bir ev vardı geceyarısı bulduğum
İşte öyle bir aşk bizimkisi…

Yağmacı bir aşk bu kahretsin
Ne önünde bırakıyor ne arkasında
İçimde kitaplar yanıyor, biri sensin belki
Yada Gülhane’de tramvay yolu sebepsiz
İşte öyle bir aşk bizimkisi…

Sen, ey canıma Süreya sokan kadın
Kızma, üzülme ne olur
Bil ki şimdi yaptığım her şeyde
Altını çiziyorum senle yaşadıklarımın…

Pazartesi, Mart 13, 2006

Tutuklu Aşk

Sevgilim,
Sana bu mektubu, seni ve beni ayıran düzenin başladığı yerden yazıyorum. Bize neyin doğru neyin yanlış olduğunun öğretildiği yerden…
Sana bir türlü soramadım. Cesaret edemedim, vereceğin cevaptan korktum.
Neden mahpushaneye düştün? Düşmek… Aslında ne güzel bir eylem! Çocukken bisikletten düşüşlerim gibi. Annem nasıl da feryat figan yaramı temizlerdi. Oysa ben nasıl da gururluydum. Daha yaram iyileşmeden tekrar koşardım bisikletime.
Nasıl mahpushaneye girdin? Bu da olmadı! Sanki seni almamışlar da sen girmeyi başarmışsın gibi. Oysa insan kendini gökyüzünden mahrum edecek neyi göze alabilir ki?
Mahpushane… Hastane, postane gibi… Yada pastane. Oysa pastanelerde sevgililer öpüşür. Bir kadının askerdeki nişanlısına gönderdiği mektubu taşır postaneler. Ve nedense hiç gitmediğim hâlde severim şifa dağıtır hastaneleri…
Nasıl düştün içeri? Şimdi diyeceksin ki “Biz içerdeyiz de siz dışarıda mısınız sanki?” Haklısın. Bizi bu duvarsız gökyüzünde mahkum ettiler sevgili. Kendimize mahkum ettiler bizi. Zira şairin de dediği gibi aşk iki kişilik ve birinin mahkumiyeti öbürüne intihar sebepleri doğurmak için yetiyor da artıyor bile…
Şimdi, şu anda fikrimin başkentindesin. Senden kurduğum cümleler dolanıyor içimde. Düşlerim oluyor kalbime değdiğin yerde. Aynı gökyüzünü paylaşabilmek; yahut bir denize, hiçbir önem taşımaksızın, öylesine bakıvermek… Kim çaldı hayallerimi?
Eskiden bilmezdim yağmurda ıslanmanın kudretini. Seninle bir yağmurda ıslanabilme ihtimalinden önce yani. Oysa ne senin olduğun yerde yağmur yağar, ne de benim olduğum yerde dört başı mahmur bir aşkın paylaşımları ıslanır. Anlayacağın bende olan sende yok, sende olan ise bendeki hayal kırıklarının asaletinden yoksun. Ve bütün bunlar küçücük şeyleri anlamlı kılmama yetiyor, sevgili.
Bir gün gelecek ve her şey seninle anılacak, biliyorum. Bir güvercinin uçuşunu da bölüşeceğiz, yeri gelecek. Bütün imgelere öz katacaksın en incesinden.
Yollarımız olacak bizim; lakin bir yere varmak için değil, yalnızca gidilmeyi hak ettiği için gidilen yollar ve sadece bilmek isteyenlerin bildiği mekanlarımız olacak. Her şey bizim ve çoğul olacak sevgili, buna inan…
Gelecek güzel günlerin ümidiyle,
Gözlerinden öperim…

Cuma, Mart 10, 2006

Seni Özledim

Evet, şimdi bunu hiç çekinmeden söyleyebiliyorum. Dudaklarını dışa bükerek konuşmanı özledim, koluma sarılıp elma şekeri isteyen çocuk edasıyla günün en küçük telaşlarını değerli kılmanı özledim.
Seni özledim
Aslında ben bunu söylemekten hiç çekinmedim. Üzerime yapışan ve ne yaptıysam atamadığım üvey evladım olan vakarımın kusuruna bakmadan ve arzularımın hiçbirine laf ettirmeden koşturduğum gecelerde arka bahçeye bakan bir pencerenin kenarına kapı komşu cümleler kurdum. Kurduğum cümlelerin hiçbir öğesinden çekinmedim ve zira hiç sözde öznelerim olmadı benim.
Seni özledim
Şimdi, sana kurduğum cümleleri bulut yapıp yolladığım pencerede ve gece yarısı kapısına dayandığım adı cadde olan bir evde yanan benliğimin izlerini devşiriyorum çıkarsızca. Sonrası yok, biliyorum ve belki de bu yüzden bu kadar sarılıyorum.
Seni özledim
Sadece bil istedim…