Perşembe, Haziran 08, 2006

Başlıksız

Kısa cümleler kurmak istiyorum bugün. Uzun ve süslü edebiyat cümleleri de kurabilirim. Yaparım bunu, biliyorum. Ama bugün sade olmak istiyorum. Seninle konuştuğum 3 dakika 46 saniye gibi. Öylesine söylenmiş sözlerle anlatmak istiyorum aşkı. Satır başı yapmak da istemiyorum. Böyle tek parça hâlinde akıp gitsin her şey. Okuyan anlıyor zaten bu cümleleri. Öyle kasmaya gerek yok. Senin gibi duru bir hayat istiyorum. Huzur istiyorum. Rahat istiyorum. Bir yerlere yetişmeyi isterdim eskiden şimdi… Bu cümleyi yarıda kesiyorum. Çünkü kesmezsem uzun olacak. Oysa ben uzun cümleler istemiyorum. Saçların gibi tekdüze olsun bu yazı. Gölge de yakışıyordu sana. Ama ben en çok her hâlini sevdim saçının. Böyle süslü cümleler kurmak istemiyorum. Ama dayanamadım işte yine yaptım. En çok her hâli sevilmez bir kere. Anlatım bozukluğu işte. Evet, şimdi karar verdim. Bugün anlatım bozukluğu yapmak istiyorum. Bu yazı bana yakışmadı, farkındayım. Artık beni okumayabilir insanlar. Ama ben okunmak istemiyorum. Ben sana yazmak istiyorum sadece. Yalnızca yazmak. Bir gün ileriki medeniyetler bulsun bu yazdıklarımı. 21.yüzyıla ait bir edebi eser falan sansınlar. Müzeye koysunlar. Beni de hep böyle yazılar yazan bir adam sansınlar. Yalnızca ikimiz bilelim içimdeki satırları. Bugün canım yanlış bilinmek istiyor. Yanlış tanınmak istiyorum herkes tarafından. Yanlış anlaşılmak istiyorum. Sana verebilecek çok şeyim kalmadı. O yüzden bugün senden almak istiyorum mesela. Bana güzel bir şey söyle. Öyle bir şey söyle ki… Bu cümleyi yarıda kesiyorum. Çünkü çok güzel tamamlayabilirim. Herkes yorum yapabilir üstüne. Okuyanları düşüncelere salabilirim. Cümlenin ağırlığı ezebilir çok kişiyi. Ama ben satır arasında bir adam olmak istiyorum bugün. Bu cümle uzun oldu. Ama dönüp düzeltmek istemiyorum. Yanlış yapmak istiyorum. Hem de bile bile yanlış yapmak. Sonra da en yüzsüz hâlimle düzeltmemek. Bugün aşık olmak istemiyorum.
satır başı - Seni seviyorum.

15 yorum:

KUGUU dedi ki...

Lutfen siirlerine bir kitap bastır...
sen deki yetenek...

Murat Artan dedi ki...

akıldan nasıl döküldüyse öyle kalmış bir yazı olmuş, güzel ve değişik.

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Kuğuu,
Kitap bastırmak mesele değil. Önce biraz pişmek, olmak gerekiyor. Basamakları ağı ağır çıkmalı insan. Önce şairin, şiirin, edebiyatın ne olduğunu, nasıl üstad olunabileceğini bilmesi gerekiyor insanın; bunları sindirmesi gerekiyor. Bugün bana kitap basma teklifi gelse hemen kabul etmez, 1 yıl kadar süre isterdim.

No Son No Nothing,
Ünlü olmak gibi bir niyet yok zaten ;)
4 dakika olmasın yaa. Yazı cins bir yazı. Öyle yuvarlak ve tam şeyler olmasın :)

İvriz,
Zaten yapmak istediğim tamamen buydu. Geri dönmeden yazılmış ve okunmadan yayına verilmiş bir yazı.

oky dedi ki...

asla yapamayacağım şeyi yapmışsın. düşüncelerimi olduğu gibi müdahalesiz yazmak istesem şöyle şeyler çıkardı ortaya: hajahjh syahsj sjk uaslk shk shashajs jsaj shajllıasan. tamamen elektriksel düşünüyorum ben, herhangi bir dilde değil.

oky dedi ki...

şimdi şöyle; duygular yeraltı kaynakları gibidir, işlenmeden pek bir şeye benzemezler. tek seferde oturup yazmak da işlemektir onları. en basitinden dur şuraya virgül koyayım, hah şu fikrimi de bir sonraki cümlede dile getireyim gibi şeyler planlarız. bu, duygunun olduğu gibi aktarılmasını bence zedelemez. yani plan yapıyoruz diye aslında varolmayan şeyleri yazmıyoruz. adı üstünde yazmak, duygu ve düşüncelerimizi başkalarına aktarmaktır. konuşmak gibi. işin içine başkalarına aktarmak lafı girer girmez işlemek kaçınılmaz oluyor. yoksa bana "kadıköy bira mor turuncu" demek de çok şey ifade ediyor ama bana hissettirdiklerini sana anlatmam için plan şart. dil ve kuralları bu yüzden var. her insanın anlayacağı ortak kavramlar bu yüzden var, aksi halde iletişim diye bir şey olmazdı. benim yukardaki yorumumda anlatmak istediğim ise hiç kendi kendime konuşmuyor olma alışkanlığım. aklımda kelimeler haricinde başka şeyler dönüyor ve bunun kelimesel karşılıklarını bulmam için şöyle bir oturup süzmem gerek. yoksa hani filmlerde mektup yazmak isteyenler bir türlü beğenmez de sayfaları yırtıp atar ya, öyle bir şeyi cast etmedim :)

NoktasizvirguL dedi ki...

@oky mükemmel betimlemeler yapmak oradan geliyor sanırım. Örneğin Buket Uzuner.. Gelibolu kitabında o kadar uzun ve güzel betimlemeler yapıyor ki duygularını anlatamıyor. Elbette senin dediğin gibi başkalarına anlatabilmek için bazen bu derin betimlemeleri yapmamız gerekiyor. Ancak bunu güzel yaptığımızda okuyucuya güzl geliyor ancak biz kendimizi tatmin olmuş, tam olarak içimizdekileri anlatmış hissedemiyoruz. Yani anlatmak istediğim tribünlere oynadığımızda kendimizden vazgeçmek zorunda kalıyoruz.

Mesela ben senin dağınık, düzensiz, aklına gelen sözleri alt alta yazdığın yazılarını çok seviyorum...

İkisini birleştirme şansımız yok mu ki acaba? :(

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Sizin gibi yorumcuları Oky'nin bloglarında görmek isteriz :)
Her şeyden önce bloguma ilk kez yorum yazanlara teşekkür ederim.
Oky'nin göğsü kabardı herhalde. Adamlar ilk kez bloguma gelip başka bir blogda OKy'yi övüyor :) Muhauahauha! Blog alemi bugünü unutmasın :)

Şaka bir yana, gelelim konuya...
Yazımda da dediği gibi ben böyle yazılar yazan bir adam değilim. Hatta yazaken bu yazıyı çok korktum. Artık insanlar benden soğur, beni okumaz, "saçmaladı artık" der veya ilk kez bloguma girenler hep böyle yazılar yazan bir adam olduğumu sanar diye. Zira arama motorlarından "damar sözler" , "sevda sözleri" , "aşkını itiraf etme sözleri" , "romantik sözler" yazıp geliyor insanlar buraya :)
Ama sonradan bakınca gördüm ki aslında bu yazı bir tür isyan. Hem de alayına isyan :) Yaptığımız ve yazdığımız her şeyin sadece dışarıya yansıtabildiğimiz ve dışarıdan anlaşılabildiği kadar olmasına karşı bir isyan.
Aşka karşı da bir isyan. Bu yazı benim "Ey aşk! Seni bin türlü anlatabilirim, gerekirse türlü oyunlar yapıp, türlü incelikler sergileyebilirim; ama yapmıyorum işte sana." dediğim bir yazı idi.
Ben bu yazıyı cidden "backspace" tuşunu hiç kullanmadan ve dönüp okumadan yazdım. Ama bu, biraz da duygu yoğunluğu ile ilgili. Zaten kafamda ve yüreğimde birikmiş demek ki. Siz de deneyin çok ama çok dolu olduğunuz bir gün isyan etmeyi...

;)

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Ayrıca 2 blogundan birinde beni komşusu olarak kabul eden Mehmet Ali Abbasoğlu'na da teşekkürlerimi sunarım.

Adsız dedi ki...

bu bloga girdiğimde yazıları bende merak uyandıran ve kendi blogunda bi türlü yorum yapmayı beceremediğim oky, söyler misin lütfen neden senin blogunda beceremedim ben yazmayı... senin sorunun gibi bi cvp olmamasını umut ediyorum:) böyle giderse özgürü çok rahatsız etcez senin yorumlarını ağzım açık okurkene...insan cümlelerine karşılık vermek istiyor... hele kadıköy bira mor" a ... turuncuyu sevmem de :)

NoktasizvirguL dedi ki...

Aaaaaa... bu benim ilk yorumum olmuş cidden bloğunuza :( Ben sizin bloğu sürekli takip eder ve okurdum ancak hiç yorum bırakmamışşım :( ben zaten yazıcı olarak yeniyim bloglar aleminde sadece okuyucuydum eskiden. ve sürekli sizi de takip ediyordum ancak uzaktan izlemeyi tercih ettiğim için yorum yapmamışşım sanırım. ilk yorumumun buraya olmasının sebebi ise oky nin bahsettiği konuun bnim de ilgi alanım olması ve bu aralar sürekli o konu hakkında düşünmem olsa gerek. :( Kusura bakmayın tekrardan özür diliyorum.

komşuluk teşekkürü için ise ben teşekkür ederim. ben sürekli okuduğum blogları ekleyeceğim oraya şimdi daha vakit ayıramıyorum onun için parça parça geliyor :)

oky dedi ki...

@anonymous, tıpkı buraya yorum eklediğin gibi benim bloguma da yorum ekleyebilirsin, hiç fark yok. tabii tekmetokat'tan bahsediyorum. karablok'a yorum eklenmiyor maalesef. hani nasıl desem, ister istemez muhabbet oluyor ve atmosfer dağılıyor. yorum yapan her insan bir değil ki ;)

@özgür'cüm, kusura bakma senin blogu işgal ettik ama kardeş bloguz nasılsa öyle değil mi? :) hem nasılsa konuyla alakadar şeylerden bahsediyoruz. bu arada senin de köşeye bir yere komşu bloglar diye bir liste koyalım artık? hatta finaller bitsin, söz sana güzel bir tema yapacağım.

@mehmet, katılıyorum. ama benim demek istediğim tamamen şu: diyelim bir şey hissediyorum ve bunu sana anlatmam lazım. bana çok farklı çağrışımlar yapan bir kelime sana aynı çağrışımları yapmıyor. çünkü o çağrışımları yapmaya sebep olan anılar benim beynimde. sana onları bizzat benim yaşadığım gibi anlatmam için biraz düşünmem gerekiyor. bu şekilde kurduğum cümleler sonunda ikimiz de ortak duyguya ulaşabileceğiz. neden bahsettiğimi ikimiz de anlayacağız. üstelik, ben sana yazdıklarımı okuduğumda "yok ben abartmışım, içimdekiler tam olarak bu değil" demeyeceğim. yani kulaktan kulağa gibi duygular aktarılırken değişime uğramıyor. sadece o yazdıklarım benim için gereksiz şeylerdi çünkü ben onları kelimeler halinde değil duygular halinde yaşamıştım. hiç fark yok yani. hatta duyguları yazmak insanın kendini anlaması için de çok faydalı, bir terapi gibi. ben çoğu defa duygularımı kelimelere dökerken nice sebep-sonuç ilişkilerine rastladım. o duyguları yaşarken bunların farkına varmıyordum :)

@sunothing, hmm.

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Valla ben templatemla barışık bir insanım kardeşim :)
Şaka bir yana herkes beğeniyor bu tasarımı. Halbuki hazır şablon :)
Ama tabi ki Okan'ın tasarım konusundaki yeteneklerini hepimiz biliyoruz. Ağanın eli tutulmaz :P
Ayrıca sadece kardeş blog değil, kardeşiz de. İstersen al, blog senin olsun; lafı olmaz :D

oky dedi ki...

ahah o halde problem yok, ben bu temadan pek hoşlanmıyorsun sanıyordum. evet, kardeşiz :)

NoktasizvirguL dedi ki...

@oky

Bu benim "5" diyip gülmem ve herkesin bana sap sap bakması gibi bişi sanırım. Bu konuda çok şey yazmak istiyorum ama burada ayıp oluyor. Yazımda bir konu olarak değineceğim buna :) Oraya dökeyim bari içimi :)

@sevda sözleri

Blogun çok güzel bence tema biraz da göz boyuyor içerik çok güzel senin Temaya pek uymuyor ama olsun. Bis seni böle sevdik :)

Adsız dedi ki...

Yazar cok tesekkurler...

Selamlar Melek